Alanya Escort – Kızıl Kule’nin Sessizliği ve Zeynep, Alanya’ya plansız geldim. Kış ortasıydı. Ne kalabalık vardı ne de deniz kokan kahkahalar.
Ama şehir hâlâ ayaktaydı; sessizdi ama uyanıktı.
Ve o sessizliğin içinden çıktı Zeynep.
İlk kez Kızıl Kule’nin gölgesinde gördüm onu — yalnız yürüyordu.
Üzerinde toprak tonlarında eski bir palto, boynunda nakışlı bir atkı…
Ucundan sarkan küçük bir detay dikkatimi çekti:
El dokuması halı motifi.
İlk başta sadece giydiği bir aksesuar sandım, sonra anladım — bu bir işaret gibiydi.
Sıradan bir giyim değil, taşıdığı bir hikâyeydi.
Yanına yaklaştım.
Ben konuşmadan o başladı:
“Bu kule, sadece bir yapı değil. Alanya’nın kalbidir,” dedi.
“Ve kalpler konuşmaz; bekler. Dinlemeni ister.”
Adı Zeynep’ti.
Yirmi dokuz yaşındaydı.
Kale bölgesinde yaşayan yerli bir rehberdi ama broşür taşımaz, bilet kesmezdi.
O, hikâyeleri anlatmazdı — yaşatırdı.
Birlikte Tophane Mahallesi‘ne doğru yürüdük.
Taş duvarlar, begonvillerin arasına gizlenmiş eski hayatları saklıyordu.
Her pencere, bir bakışı…
Her merdiven, yarım kalmış bir hikâyeyi hatırlatıyordu.
Zeynep tüm bunları biliyordu, ama ezberden değil — yaşamış gibi.
“Burası,” dedi bir kapıyı göstererek, “dedemin doğduğu ev.
Gece olunca hâlâ içeriden ışık sızar sanırım, alışkanlık işte.”
Oturduk, Alanya Escort Kızıl Kule’nin taş basamaklarında.
Rüzgâr sertleşmişti ama sesi huzurluydu.
Alttan gelen deniz kokusu, Zeynep’in anlattıklarıyla birleşince zaman durdu.
Sanki bulunduğumuz an, geçmişle şimdinin tam ortasında asılı kalmıştı.
Birden, atkısını çözüp dizine serdi.
Üzerindeki motifleri gösterdi bana.
“Bu, babaannemin halısından kesildi,” dedi.
“Her nesil bir parçasını yanında taşır. Benimkisi bu.
İstersen, anlatayım…”
O anlatmadı.
Bana geçmişi dokundurdu.
Sadece tarihi değil, bir kadının iç sesini de hissettirdi.
Zeynep’in sesi, bir kitaptaki son sayfa gibiydi:
Sessiz ama tamamlayıcı.
O gece ne bir buluşmaydı ne de bir kaçış.
Bir bulmaca gibi değildi Zeynep;
zaten kaybettiğini sandığın bir duygunun karşılığıydı.
Onunla geçirilen zaman, arzunun değil, aidiyetin tarifiydi.
Sabah olduğunda, Zeynep ortalarda yoktu.
Ama geride bir şey kalmıştı:
Atkısının ucundan kopmuş bir parça.
El dokuması, yıpranmış ama güçlü.
Tıpkı o gece gibi.
Tıpkı onun gibi.
